Maya’nın Hikayesi
Bu yazımızda kısaca kendimizden bahsedeceğiz; biz kimiz, Maya’dan önce neler yapıyorduk ve Maya’yı kurduktan sonra neler yapıyoruz.
İlk Soru ile Başlayalım, Biz Kimiz?
Ben Orçun Bozatlı, Çorlu doğumluyum. Liseyi Edirne’de, üniversiteyi İstanbul’da okudum ve mühendis olarak profesyonel hayata ilk adımımı attım. İş hayatıma kurumsal bir şirkette başladım ve başladığım gibi de devam ediyorum.

Eşim Ceren Bozatlı, İstanbul doğumlu, aslen de Sivaslı. Üniversiteyi sırasıyla Tekirdağ ve İstanbul’da okuyup mühendis olarak mezun oldu. Hiç mühendislik yapmayıp mezun olduktan sonra mutfağa yöneldi. Mutfak Sanatları Akademisi’nde aldığı eğitim sonrasında birçok özel kurs ve workshop’a katıldı. İstanbul’un lüks semtlerinde çeşitli mekânların mutfaklarında ve Ar&Ge mutfaklarında çalıştı. Evlendikten sonra ise profesyonel kariyerine Çorlu’da devam etti.

Büyük patron Güler Tuna, Çorlu doğumlu, bir çoğunuzun da bildiği gibi “Pembe Bijuteri’nin ve Çorlu’daki tek Pembe Woswos’un da sahibi. Uzun yıllardır başarı ile yürüttüğü işletmesi ile Çorlu’da bir marka yaratmış ve günümüzde de hala devam ettirmektedir.

Bu üçlünün bir araya nasıl geldiğinin hikâyesinden de bahsetmek gerek belki. Biraz eskilere dönelim. 2012 yılında biz Ceren ile İstanbul’da arkadaşlarımız aracılığı ile tanıştık. O zamanlar ikimiz de mühendislik öğrencileriydik. Ben Bahçeşehir Üniversitesi’nde, o ise Yıldız Teknik’teydi. 2013-2014’lere geldiğimizde Ceren’in içerisindeki mühendis ruh yavaş yavaş göç etmiş, aklında mutfakta çalışma fikri filizlenmeye başlamıştı. İşte o dönem İsmek’te bir kursa giderek kendini denemek ve bu işi gerçekten sevip sevmediğine karar vermek istemişti.
Bu gibi bir durumda insanın etrafından destek bulması çok nadir bir şey. Gelen ilk tepki; o kadar okul okudun, onca seneyi heba mı edeceksin ya da nereden çıktı şimdi bu macera arayışı gibi şeylerdi. Bu örnekleri dahasıyla çoğaltabiliriz ama çok da uzatmayalım 🙂 Benzer durumda kalan arkadaşlar durumu daha iyi anlayacaktır. İnsanın sevdiği ve mutlu olduğu işi yapması o kadar önemli ki bunu en basit örnekle şöyle anlatabiliriz. Emekli olana kadar 30-40 sene çalışacağımız, haftada 5-6 gün, günde 9-10 saatimizi vereceğimiz ve bu koşullarda ailemizden de fazla zaman geçireceğimiz işimizi bırakın da severek yaptığımız bir şeyden seçelim. 🙂 Aksi takdirde ayaklarınızın her sabah geri geri gittiği, mutsuz bir çalışma ortamına gidip verimli olmayı beklemek dahası ortaya güzel şeyler çıkarmak çok zor.
Sonuç olarak yönümüzü o an değiştirdik. Sıra geldi ilk sınavımıza. İlk kursu aşçılık üzerineydi, İsmek’te aldığı bir senelik teorik ve pratik kursun ardından asıl istediği iş yaşantısının ne olduğuna karar vermişti. Artık yolumuz mutfak yoluydu ve kolları sıvadık J Sırasıyla Beşiktaş Belediyesi’nin düzenlediği pastacılık kursu, Mutfak Sanatları Akademisi’nin Pasta ve Ekmekçilik kursu, İleri seviye ekşi mayalı ekmek, makaron, yine çeşitli kurs merkezlerinden figür, pizza ve croissant dersleri aldı. Nişantaşı, Ortaköy ve Beşiktaş üçgeninde çeşitli mekânlarda güzel tecrübeler edindi.
Ben bu esnada İstanbul’dan Çorlu’ya taşınıp kurumsal bir firmada mühendislik yapmaya başlamıştım. O zamanki hedefimiz işlerimizi yoluna koyup evlenmek için uygun zemini oluşturmaktı. Nitekim öyle de oldu, birkaç senelik iş tecrübesi, bir miktar birikim ve ailelerimizin de destekleriyle evlenip Çorlu’ya yerleştik. O dönem bir dönüm noktasıydı aslında, çünkü nereye yerleşeceğimiz konusunda İstanbul mu yoksa Çorlu mu olması konusunda hep gidip geldik. Ben bir İstanbul sevdalısı olarak İstanbul’da oturmak istiyordum, Ceren ise İstanbul’un keşmekeş ve kalabalığından usanmış bir şekilde Çorlu’da oturmak istiyordu ve nihayetinde Çorlu’da oturmaya karar verdik.
2017 Mayıs itibariyle Çorlu kariyeri başladı bu kez ve Güler abla ile tanışmamız tam da bu döneme denk geliyor.
Evlendikten sonraki ilk haftalarda evden pasta siparişi alıp satabiliriz diye düşündük. Instagram sayfamızı tam da bu dönemde kurduk. Evde yaptığımız ürünlerin fotoğrafını çekip paylaşıyor, siparişler alıyorduk. Fakat her sipariş sonrasında işten eve geldiğimde mutfaktaki dağınıklık ve kaos tarif edilemezdi. Mutfağımız, tezgâhımız ve fırınımız küçücük, elimizdeki ekipmanlar bu işi yapmaya uygun değil ve cabası. Bu işten kısa sürede vazgeçtik ve dışarıda iş bakmaya başlamıştık.
Çorlu’daki ilk aylarımızda Ceren’e iş bakarken birçok yerin kapısından döndük. Çorlu’daki çoğu yer kendi tatlısını, pastasını, ekmeğini hazır alıyor ya da kendi ürününü yapan da işi seri üretime dökmüş vaziyette. Ceren günde kendi bildiği şekilde 10 pasta yapabiliyorsa onlar 100 pasta yapmasını istiyordu. Çünkü bu zamana kadar hazır karışımlar kullanarak günde 100’lerce kek, pasta ve kurabiye üretmişler. Bu sebepten dolayı kimse bize iş vermek istemiyordu. Bir yanda el emeği varken diğer yanda kalitesiz seri üretim ürünleri vardı.
Piyasada durum buyken, birkaç farklı mekânda işe başlayıp bir tam iş gününü zar zor tamamlayarak işten ayrıldı. Ceren, kardeşim ve kuzenlerimle bir akşam sevdiğimiz bir yerde oturuyorken dedik burada bir şansımızı denesek. Mekândan ayrılırken;
Ben: Bir şey sorabilir miyim? Cheesecake’lerinizi kendiniz mi yapıyorsunuz?
Firma yetkilisi: Kendimiz yapmıyoruz.
Ben: Eşim pastacı, bir ürün getirsek denemek ister misiniz?
Firma yetkilisi: Ben de değiştirmeyi düşünüyordum, tabi neden olmasın.
Şeklinde başlayan bir diyalog ile Çorlu’daki bir diğer dönüm noktamıza gelmiştik. Sonraki hafta Ceren iş başı yapmıştı.
Ceren çalışmaya başlar başlamaz yeni tatlar ile güzel bir popülarite yakaladı. Mutfak belki de bir işletmenin en görünmez yerinde, bazen yerin dibinde ya da koca koca duvarların arkasında olmasına rağmen bir anda duvarların önüne geçebildi, insanlar bu lezzetleri yapan kişi ile tanışmak istediler. Mereng Pasta’nın, Limonlu-Çilekli Tart’ın ve şu an Maya’daki birçok ürünün çıkış noktası orası oldu. İnsanlar çok çabuk benimsediler.
İnsanın işini severek yapması ve takdir görmesi bizi daha da cesaretlendirdi tabi. O dönem en büyük mutluluk kaynağımız insanlardan aldığımız güzel geri dönüşlerdi. Bu tatlıların popülaritesinin artması ile mutfak kadrosu da genişleyecek ve Seren ile tanışacaktık. Seren mutfakta harikalar yaratan, yetenekli, genç ve dinamik bir arkadaşımız. Kısa sürede güzel bir uyum yakalayıp iyi bir takım oldular.
Sonrasında ise Güler abla ile tanıştık. Güler abla o dönem Pembe Bijuteri ile güzel işler çıkartıyor, Pembe Bijuteri ekibi ile tatlı yemeye geliyorlardı. Mutfağa olan ilgisi ve birkaç püf nokta öğrenme niyetiyle zaman zaman Ceren’in yanına gelmeye ve birlikte ekmek ve pasta yapmaya başladılar. O dönem “Biz birlikte iş yapmalıyız” dediklerini hatırlıyorum, işin buraya geleceğini tahmin etmediklerinden de eminim tabi 🙂 İkimizin tanışması ise bir gün oğlu Ömer ile bizim eve geldiklerinde olmuştu. (Şimdilerde biz ona “Ömercek Adam” diyoruz 🙂) Sonrasında artarak devam eden görüşme ve sohbetlerimizle iyice kaynaşmıştık.
Bu dönemde bir işletme açabileceğimizin de fikirleri filizlenmeye başladı. İnsanlar ortaya çıkan ürünleri beğeniyordu, bu da bize özgüven ve cesaret veriyordu.
Bir yandan Yıldız Teknik Üniversitesi’nde “Girişimcilik ve İşletme Yönetimi” Yüksek Lisansına başladım bir yandan da “Kosgeb Uygulamalı Girişimcilik” eğitimini tamamladım. Aynı şekilde Ceren de girişimcilik sertifikasını eline aldı ve iş kurma planlarını artık yapmaya hazırdık.
İşin bu kısmında da şöyle bir zorluk var, bu fikrinizi birine söylediğinizde oluşabilecek en kötü senaryolarla karşınıza gelmeleri. (tecrübeniz yok, yapabilecek misiniz, ya tutmazsa, zarar ederseniz, sandığınız gibi kolay değil) Bunların tamamının farkındaydık aslında ama etrafınızda birilerinin sürekli bunları söylüyor olması sizi caydırmamalı. Hep şöyle düşündük, bu işi beceremezsek en kötü ihtimal bir dünya tecrübe edinmiş olacağız.
Sonrasında işin planlama kısmı başladı. Elimize örnek proje planlarını ve finansal tabloları alıp kendimize uygun şekilde doldurmaya başladık. Hesabı yaptıktan sonra anladık ki bu iş düşündüğümüzden daha da maliyetliymiş. Tek başımıza yapma şansımız yok çünkü elimizde doğru düzgün hiç para yoktu. Ailemizin desteği ile bir kısım bütçe bulabildik ama hala bir ortağa ihtiyacımız vardı. İlk ortaklığımız orada başladı. Bu dönem 2017’nin Mart ya da Nisan’ına denk geliyor. Paralarımızı birleştirdik ve bütçemizi planladık. Mimari konusunda da zevkine güvendiğimiz bir arkadaşımız olan Kutlu ile yola başladık. Tabi öncesinde bir dükkânımız olmalıydı.
Yer Seçimi
Oldukça uzun arayışlar sonrasında şu anki yerimizi bulduk. Hayal ettiğimiz ve gözümüzü kapadığımızda aklımızda canlanan mekân hep sakin bir yerdeydi. İnsanların gelip keyifli zaman geçireceği, trafikten ve şehrin gürültüsünden bir nebze uzak, rahat bir ortamdı. Bu sebepten emlak konutları bölgesi ilk seçeneğimiz oldu hep.
Bulduk ama aklımızda bir soru işareti de vardı tabi, çünkü yaya trafiği yok, etraf oldukça sakin. İnsanlar buraya nasıl gelecek diyorduk çünkü Çorlu’nun merkezine kıyasla uzak ve yeni bir yerleşke. Şu an ise oldukça iyi bir tercih yaptığımızı anlıyoruz.
Not: Tabi gönlümüzde asıl yatan etrafı yeşillik, ağaçlık, çiçekler böcekler olan çok daha rahat bir ortam. Bazen kendimizi yüz metre kare içerisine hapsolmuş hissediyoruz. 🙂
Tadilat Başlar
Derken tadilata başladık ve bir yandan da ekipman araştırması yapıp satın alımlara başladık. Bu zamana kadar tüm mutfak ekipmanlarını Çorlu’daki birkaç endüstriyel mutfak eşyası satan yerden ibaret sanıyorken İstanbul Topkapı’da kocaman bir mutfakçılar çarşısı keşfettik. Dilediğiniz her türlü ekipmanın, her çeşidinin olduğu bir yer, bizim için tam bir cennet. Bu dönemde o yolları haftalarca aşındırıp durduk.
Irmaktan Geçerken Değişen At
Tadilat ve planlama devam ederken, bir gün ortağımız işten çekilme kararı aldı. Başımızdan aşağı kaynar sular döküldü o gün. Ceren’i arayıp haber verdiğimde sesindeki hayal kırıklığını çok iyi hatırlıyorum. Böyle bir ihtimal aklımızın ucundan dahi geçmemişti o zamana kadar ama hayat işte. Zaman kaybetmeden yeni bir iş ortağı bulmalıydık, işte o gün Güler abla yeniden karşımıza çıktı ve hayatımıza bir güneş gibi doğdu.
Güler abla, neşeli, enerjik, ne yaptığını bilen ve çok tecrübeli birisi. Kaldığımız yerden zaman kaybetmeden devam ettik. Mimari çalışmaları Kutlu yönetiyordu, biz mobilya seçimleri, fırın, ocak, mikser gibi ekipmanları alıyorduk, bir yandan da organizasyonumuzun nasıl olacağını şekillendirmeye çalışıyorduk. Yaptığımız ilk planda mutfakta sadece Ceren ve Seren vardı. Salonda ise 4 ya da 5 kişi vardı yanlış hatırlamıyorsam. Eskiden tanıdığımız üç dört arkadaşımız ve kardeşim Volkan. Yani toplamda 6-7 kişi civarındaydık planımıza göre.
Adımızı nasıl seçtik? “Maya”
Adımıza kuruluş aşamasında karar verdik. Daha öncesinde düşündüğümüz birçok isimle beraber tüm fikirleri masaya yatırdık. O günlerde her akşam evde toplanıp gündemimizdeki tüm konular hakkında beyin fırtınası yapıyorduk. Yine öyle bir gün bizim evde toplandık, kadro Güler abla, ben, Ceren, kuzenlerim ve kardeşimden oluşuyordu. Hepimizin ortak düşüncesi ismin Türkçe, kolay telaffuz edilebilir, kısa, anlaşılır ve akılda kalıcı olmasıydı. Biliyorsunuz yabancı bir isim koymak çok moda, bu durumda ismi herkes farklı telaffuz ediyor, bir seferde doğrusunu ve senin hayal ettiğin şekilde söyleyemiyor ya da ismini doğru telaffuz edip doğru bir şekilde yazamıyor. Bu hepinizin başına gelmiştir sanırım. Neyse ki Google “bunu mu demek istediniz?” diyerek bizim için kelimeleri düzeltiyor ve doğrusunu bir şekilde bulabiliyoruz. Bu gibi bir karmaşaya sebebiyet vermemek için biz en iyisi başta da söylediğimiz gibi kolay ve Türkçe bir kelime olmasını istedik. O gün ortaya çıkan fikirler arasında; “Zeytin”, “Süt reçeli”, “Dükkân” gibi isimler de vardı. Bir kısmını da hatırlayamıyorum sanırım. Ama “Maya” ismine ısınmaya başlamıştık. Şöyle bir düşününce zaten menümüzdeki her şeyin üzerinde tuttuğumuz, en çok emeği verdiğimiz, en kıymetlimiz ve de en çok saygıyı hak eden, soframızdan eksik etmediğimiz ekşi mayalı ekmeğimiz ile adımızı bağdaştırabildiğimiz için çok mutluyuz. Ne kadar doğru bir seçim yaptığımızı her gün daha iyi anlıyoruz.
Temmuz
1 Mayıs’ta başladığımız tadilat sonrası araya giren bayram ve ufak aksaklıklar ile Temmuz ayına girmiştik. Zaman planımıza göre toplamda 2 ay sürecek tadilat için planladığımız süre çoktan dolmuştu. Bizde ise oldukça büyük bir endişe vardı. Günler geçtikçe daha bir geç kalmışlık hissi, bir an önce açılma isteği. 1 Temmuz itibariyle mutfak bile tam kurulmamıştı. Birkaç gün içerisinde tüm mutfak eşyaları gelecek ve artık üretim denemelerine başlayabilecektik.
Hayallerimizle Birlikte Yıkılan Merdivenimiz ve Kırılan Mikserimiz
Bir gün bir telefon geldi, telefonu açtığımda Ceren’in sesi hüzünlüydü ve mikserin merdivenden indirilirken düştüğünü söylüyordu. Apar topar iş yerinden ayrıldım ve yanlarına gittim. Güler abla ve Ceren moralleri bozuk bir şekilde oturmuş kara kara düşünüyorlar. Bense bir yandan olayı anlamaya çalışıyor bir yandan da teselli etmeye çalışıyorum. Öğlen vakti mikser teslim alınmış, taşıyıcı firma mikseri taşıyamamış, merdivenin başından aşağı düşene kadar bir izleyici edasıyla izlemişti. Mikser tam 150 kiloluk kocaman bir hamur karıştırıcısı.
Kaza raporu: 1 adet dağılmış hamur mikseri ve kırılan merdiven korkuluğu
O dönem bir yandan aksilikler olurken bir yandan da karşımıza güzel insanlar çıkıyordu. Bu süreçte bize yardımcı olan bir abimiz mikserimizi tamir etti, paralelinde de merdivenimizi bir şekilde yaptırdık. Ama iş sandığınızdan daha zor oluyor bu süreçte, Türkiye’deki usta kavramı ile bu süreçte tanıştık. Ustalar dükkâna 3 kere uğrayıp 1 kere iş yapıyorlar. Haliyle hiçbir iş istediğiniz zamanda bitemiyor. Bir günde yapılacak merdiveni bir haftada yaptırabildik. 🙂
Duvarlar Boyanacak, Var mı Yardıma Gelen?
İşi hızlandırmak için artık biz de tadilatta kollarımızı sıvadık. O gün duvar mı boyanacak, hemen birimiz fırçayı eline alıyor başlıyor boyamaya, duvar mı kaplanacak hemen yapıştırıcı ve straforları alıp başlıyoruz yapmaya. İş böyle hızlanabiliyor çünkü. O günlerde can sıkan bu işler şimdi düşündüğümüzde güzel anılar olarak canlanıyor aklımızda.
Mutfak Kurulur
Mutfağı Temmuz’un ilk haftası kurabildik. Ceren’in anneleri, annemler, Ceren, Güler abla falan herkes dükkânda bir işin ucundan tutmuş temizlik yapıyordu. O dönem kahve makinamız henüz gelmemiş, elimizde cezve de yok, bir baktım tavada Türk kahvesi yapıp içiyor bizimkiler. Dükkana sabah giriyoruz gece 2’de çıkıyoruz. Hem fiziksel hem mental olarak oldukça yorucu ve yoğun bir dönemdi. Her gece plan yapıp eksiklerimizi gözden geçiriyoruz.
Ürün Denemeleri
Ürün denemelerine Temmuz’un ikinci haftası itibariyle başlayabildik. Daha önceden yaptığımız en basit bir ürün bile tam istediğimiz gibi çıkmıyordu. Tamamen yeni ekipmanlar olunca biz de bu süreçte oldukça fazla ürün denemesi ve reçete çalışması yaptık. Çıkardığımız ilk ürün tabi ki ekşi mayalı ekmekti. Sonrasında Medovik, Cheesecake, Magnolia, Tiramisu, Ekler, Profiterol ve daha niceleri izledi. Ürün denemekten ve tatmaktan o dönemde birkaç kilo almışızdır. 🙂
Açılış Geldi Çattı
Aklımızda hep büyük bir açılış vardı, ama ürün denemeleri ile birlikte o yorgunluk ile birlikte büyük açılıştan vazgeçtik. Çünkü bir pastayı yapmak 2 saat alıyorsa o pastanın tüketilmesi 20 dk. Kısıtlı kadromuz ile o kadar çok ikramlık çıkaramayacaktık, biz de bu fikrimizden o an için vazgeçtik. Açılış günü gelip çatmıştı. 16 Temmuz Pazartesi günü açılıyorduk artık. Tüm hazırlıklarımız tam, dolabı tatlı ile doldurduk, çayı, kahveyi demledik ve dükkanın kapılarını açtık.
İçim o gün kıpır kıpır ediyordu, bir yandan ofiste çalışıyorum ama aklım hep Ceren’de. Arada ona yazıyorum, “ortam nasıl, gelen giden var mı?”, çok saatler sonra bana geri dönüş yapıyor, “kahvaltı için iki kişi geldi, birkaç kişi de kahve içmeye”. Seviniyorum, bir yandan da gün bitse de yanlarına gitsem diye bakıyorum. Akşam olup Maya’ya geçtiğimde ortam oldukça sakindi. Bir yandan da içimden diyorum ki, çok normal bu daha ilk gün. Akşam yemeği saati geçip de saat 8 olduğunda ise insanlar birer birer gelmeye başladılar.
Bir anda mekan doldu, çaylar, kahveler, tatlılar gidip geliyor. Mutfağa mı yoksa yukarıya mı yardım etsem şaşırıyorum. Atıyorum kendimi mutfağa, tost yapıyor ve tatlı hazırlıyorken buluyorum kendimi. Aradan geçen birkaç saat sonrasında ise yukarı çıkıyor pasta servis ediyor, masaların arasında dolaşıp sipariş alırken buluyorum kendimi. Saatlerin nasıl geçtiğini anlamayıp bir bakıyoruz ki gece olmuş. Saat 12’de son müşterimizi de uğurladıktan sonra oturup günün kritiğini yapıyoruz. Gece 3’e kadar oturmuşuzdur sanırım ilk gün ve bu gece kritikleri uzun bir süre de böyle devam ediyor.
İlk Aylar
İlk aylar sürekli bir eksik giderme, yanlış yaptığımız şeyleri düzeltmeye çalışma, kendimizi geliştirme çalışmaları ile geçti. Bu süreç işin olmazsa olmazı. Ana mantalitemiz gelişimin durmayan ve sürekli olan bir olgu olduğuydu. Bu yoldaki isteğimiz her gün bir öncekinden daha iyi olmak. Yaptığımız işin üzerine hep bir şeyler daha ekleyebilmek. Bu noktada müşterilerimizin geri dönüşleri, değerli fikirleri bizim yolumuzu aydınlattı. İyi ya da kötü tüm geri bildirimleri kendimizi geliştirmek için bir fırsat olarak gördük. Temelimizi de bunun üzerine inşa ettik.
Sabahlar Olmasın
İlk aylar ne kadar iş yoğunluğu olacağını tahmin edemediğimiz için personel planımızı minimum seviyede tutmuştuk. Mutfağımızda üretim yapan sadece Ceren ve Seren vardı, onlar da sabah 7’de iş başı yapıp gece 12’de üretimi bitiriyorlardı. Bir gün gece 12 de zaman bulup da mutfaktan yukarı salona çıktıklarında gördükleri manzara ile şoka uğradılar. Pasta dolabı bomboştu. Oysa ki bütün bir gün çalışmışlardı. Boş olması imkansızdı. O dönem annemlerden getirdiğimiz eski, mavi bir çekyat vardı. O çekyatı depomuzda bir kenara koymuştuk zaman zaman ihtiyaç olursa dinlenebilelim diye. İşte o günlerde o çekyat tam da bu işe yarayacaktı. Sanırım o dönem farklı farklı zamanlarda 3-4 kez dükkanda kalmışlıkları vardır.
Günler yorucu bir şekilde geçiyor, kadromuzu genişletme ihtiyacımız günden güne ayyuka çıkıyordu. Birkaç hafta sonra mutfağa ilk işe alımımızı yaptık ve kadromuz 3-4 kişiye çıktı. Zaman içerisinde o mavi koltuğa ihtiyaç kalmadı ve kaldırıp attık. Ama o günlerde büyük bir fedakarlık ve adanmışlık yatar. Kadromuz zamanla genişledi, şu anki sayıya ulaşması ise uzun bir süreç aldı.
Gece Toplantıları
Daha önce bahsettiğim gibi gece toplantılarımız 3-4 ay boyunca devam etti. Saat 2-3’e kadar oturup plan yapıyorduk. Bir yandan günü değerlendirip bir yandan çay ve kahve ile sohbet ediyorduk. Çalışan kadronun tamamı ile çok güzel bir aile ortamı oluşturabildik. Biz yalnızca iş yerinde görüşülen soğuk çalışma ortamlarını hiç sevemedik. O yüzden burada bu ortamı kurabilmiş olmak bizim için çok büyük bir şey. Çok değerli. Zaman zaman personel geceleri yapıp kendimizi ödüllendiriyoruz, dışarıda birlikte planlar yapıyoruz hatta geçen aylara kadar aramızda altın günü yapıyorduk J (Hem de kısırlı, börekli)
Günün Yemeği
Başlangıçta personel yemeği olarak düşündüğümüz günün yemeklerini sonrasında menümüze dahil etmeye karar verdik. Yemekleri 2018 Eylül’ünde annem yapmaya başladı. Her sabah erkenden gelip öğlene kadar işini bitirip gidiyordu. Yemeklerimizi o günden bugüne hala kendisi yapıyor. Yaptığı her yemeği kocaman Maya ailesi için yapıyor, kendi çocukları için. (Bu arada fasulye, nohut ve barbunyası efsanedir 🙂) Menümüzü her Pazar kafa kafaya verip birlikte planlıyoruz, çalışan arkadaşların en sevdikleri yemekler ne ise onları menümüze dahil ediyoruz. Bu sebepten yemeğimiz gün sonunda kesinlikle bitiyor.
Yeni Ürün Denemeleri
Bu yolda kendimize yüklediğimiz başlıca görevimiz her gün bir önceki güne göre daha iyi olmak. Her gün yeni denemeler yapıyoruz, yeni ürünler, hiç denenmemiş tarifler, Dünya’nın öteki ucunda olup bu topraklara ayak basmamış reçeteler, kısacası seveceğinizi düşündüğümüz her şeyi deniyoruz. Şunu da diyor olabilirsiniz; “Bu kadar ürün deniyorsunuz da bu ürünler nereye gidiyor”, işe başlayan herkes bir ay sonra diyete başlıyor. 🙂
Şu An Geldiğimiz Nokta
2018 Mayıs’ında başladığımız bu yolculuğun üzerinden bugün itibariyle bir seneden fazla zaman geçti. Bu süreçte yanımızda olduğunuz için çok teşekkür ederiz. Sizlerin beğenisini kazanmış olmak bizi gün geçtikçe daha da iyi yapacak. Tecrübesiz olarak başladığımız bu yolda çok şeyler öğrendik. Size her geçen gün daha iyi hizmet verebilmek için daha çok çalışacağız. Sağlıcakla kalın.
Merak Ettikleriniz
Sizin de merak ettikleriniz ve burada bahsetmeyi unuttuğumuz şeyler vardır elbet. Sorularınızı bu gönderinin altında yorum olarak paylaşın, biz de cevaplayalım. 🙂